14 Mayıs 2015 Perşembe

Likya Yolunda Adrasan-Gelidonya Feneri – Karaöz Parkurunda Trekking Planım

Yıllık iznimin tümünü Hindistan seyahatinde harcadığım için resmi tatil ve hafta sonu birleşmesi ile oluşacak blog tatiller benim için çok önem kazanmıştı. Bu süreler  yıllık izin hakkını doldurmuş benim gibi biri için kısa soluklu da olsa  İstanbul'dan  uzaklaşmak, gezmek ve tatil yapmak için yeterli fırsatı tanıyor lakin. 19 Mayıs’ta böyle bir fırsatın olacağını bildiğimden  uzak bir yerlere  kaçmak ve  farklı bir aktivite  yapma planları kuruyordum içten içe.  Araştırmalarım sırasında  Fethiye’den Antalya’ya kadar uzanan (509 km) Likya Yolu olarak ifade edilen çok meşhur  bir yürüyüş rotasının olduğunu öğrendim. Bu rota, 10-20 km arasındaki değişik mesefalere sahip  26-27  etaptan  oluşuyor.  Doğa ve trekking tutkunları  bu yolları  tercihlerine göre   ister tek parça halinde ( ki tüm  parkur bir seferde yürünürse 30 gün falan sürüyor)  isterlerse  parça parça yürüyorlar. Yürüyüşler esnasında   yeşilin ve mavinin her tonuna şahit olunabilecek muhteşem doğal güzellikler ve tarihi antik kent kalıntıları arasından geçiliyor. Ben, bu rotanın en  güzel ve en sembol rotası  olarak bilinen toplamda 23 km’lik  uzunluğa sahip Adrasan-Gelidonya Feneri ve Karaöz arasını yürümeye karar verdim.  Daha önce yürüyüş tecrübesi olmayan benim  gibi biri için epey büyük bir meydan okuma olacak.  Ama sanıyorum hayatımın en harika deneyimlerinden birini daha yaşamış olacağım. Bu yürüyüşte elbetteki yalnız olmayacağım. Benim gibi gözü kara bir arkadaşla yola koyulacağız. Okuduklarımdan öğrendiğime göre ortalama bir tempo ve dinlenmeler ile birlikte 10 saatlik bir yürüyüş olacağını tahmin ediyoruz.  Herhangi bir engel çıkmaz ise sabah  08:00’de Adrasan’dan çıkıp akşam 18:00 cıvrında Karaöz’de olmayı planlıyoruz.  Diğer yandan biliyorumki bu yürüyüş buraya yazdığım kadar kolay olmayacak.  Özellikle Adrasan ve Gelidonya Feneri arasının epey zorlu  olduğunu okudum.
İşler yolunda gider ve  planlarımda bir aksilik çıkmaz ise  parkurun detaylarını  ve nasıl tecrübe ettiğimi İstanbul'a döndükten sonra yazacağımı umuyorum

Bu kısa soluklu tatilim esnasında  (16-17-18-19 Mayıs) Adrasan, Karaöz ve Çıralı’da vakit geçireceğim.   Trekking sonrası kendimi Çıralı plajlarına atarak ödüllendirmek istiyorum. Doğrusunu isterseniz Çıralı’yı çok merak ediyorum.  İnstagram’da gördüğüm fotoğraflar ve bloglardan okuduğum izlenimler beni benden aldı.  Adrasan, Karaöz ve  Çıralı izlenimlerimi de  blogda paylaşmak istiyorum.


Yazıyı bitirirken  yeni yerler keşfetmek, yeni insanlar tanımak  anlamında  benim ilham kaynağı filmlerimden biri  olan   İnto the Wild filminden bahsetmek istiyorum. Sean Penn’in gerçek bir yaşam öyküsünden esinlenerek  yazıp  yönettiği bir film bu.  Film, cok iyi bir üniversiteyi bitirmiş bir gencin, kendisini bekleyen parlak bir kariyeri reddedip doğal yaşamın içine doğru  yola koyulmasını anlatıyor. Kahramınız yola çıkarken  gündelik hayatla tümüyle ilişkisini koparıp geride hiçbir iz bırakmıyor. Yolculuğunda, para,  kimlik, telefon  vs. hiç bir şeye ihtiyaç  duymuyor.  Tüm bunları  “insanı daha az seviyorum  diyemem ama doğayı daha fazla “ felsefesi ile  yapıyor.  Film bir başyapıt olmasa bile izleyenleri düşündürtmesi,  bulunduğumuz maddiyat ortamını   sorgulatması ve hayatımızı nasıl yaşamak istiyoruz sorusunu sordurtması  açısından önemli bir işleve sahip kanımca.  Filmin müzikleri de çok sağlam bu arada.  Aşağıya birini bırakıyorum. Hemen alttaki de filmden bir alıntı.

Mutluluk uçsuz bucaksız ormanlardadır,
bomboş sahillerdeki coşkudadır.
İnsan elinin değmediği bir yerdedir,
denizin diplerinde ve gürlemesindedir.
İnsanı daha az sevmem ama doğayı ondan çok severim



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder