16 Nisan 2015 Perşembe

Hindistan Sonrası

Mumbai hakkındaki son  yazımdan beri blogda pasif duruma geçmiş durumdayım.  Bakıyorumda son yazımı 4 martta yazmışım. O günden  beri blogda  günlük ziyareteçi istatistiklerini takıp etmek dışında bir faaliyetim olmadı. Açıkçası blogumda  hala Pushkar, Delhi ve Jaipur  gezilerimden hiç bahsetmedim. Nedense onları yazmadım ya da yazmak istemedim. Bilemiyorum.  Belki bu yazıdan sonra onları ve daha farklı şeyleri  yazacak motivasyonu  tekrar bulabilirim.

Blog yazmak, özünde salt yazmak fikri beni heyecanlandıran bir duygu.  Bu, blog yazmakla ortaya çıkmış birşey değil elbet. Çok öncesinden beri içimde sıkışan bir duyguydu aslında. Kendimi günlük konuşma dilinin dışında daha rafine ve özenli bir dille ifade etmek, kişisel sınırlarımı zorlamak, zihnimin derinliklerine dokunmak duygusunu seviyorum sanırım. Böyle olduğu içinde yazı yazanlara hep özenirim.  İtiraf etmeliyim ki bu özentim beni asal olarak  blog yazma fikrine yöneltti.  Hindistan gezim de buna güzel bir  vesile oldu diyebilirim. Yazmaya başlamanın ve  potansiyelimi görmenin  en uygun yolu gezi anılarımı paylaşmaktı sanırım.  

Şimdi durup dururken mevcut konseptin dışında bunları yazmak nerden çıktı derseniz; anlatayım. İş yerinden değerli bir büyüğüm “blogun ne alemde hala yazıyor musun?” diye sorduğunda “yazmak istiyorum ama ne yazacağımı bilmiyorum” demiştim. O da madem yazmak istiyorsun kendini gezi yazıları ile sınırlama, neyi yaşıyorsan onu yazabilirsin demişti.  Bu satırlar oradaki sohbetin bir sonucu.  Belki bir zaman mutlaka yazacaktım birşeyler ama şuan tam bu zamanda bu yazıyı yazmama vesile olduğu için teşekkür ediyorum kendisine:)

Hindistan gibi manyak bir ülkeyi sırt çantalı olarak turlamanın üzerimdeki etkilerinden bahsedeyim sizlere birazcık.  Bir kere müthiş bir muhabbet zenginliği sağladı bana. Tanıyanlar bilir muhabbetim fena değildir zaten :)) ama Hindistan deneyimlerim  bu durumu daha da geliştirdi. İş yerindeki arkadaşlarımla, fotoğraf kursundaki ve spordaki tayfalarla, ikili görüştüğüm dostlarla ya da couchsurfing’den misafir ettiğim yabancı gezginlerle epey bir  muhabbeti  döndü  hindistan gezimin. Bunun dışında, apayrı bir özgüven, rahatlık ve kendini iyi hissetme hali oluyor insanın üzerinde. Sanırım normal seyahatlerin de benzer etkileri vardır ama benim üzerimde bir de farklı bir şey yapmanın ayrıcalıklı bir hazzı oldu sanırım. (Farklı bir şey olduğunu bugüne kadar aldığım tepkilerden yola çıkarak söylüyorum). Bir de ortamlarda afili bir hava yaratıyor galiba. Bir vesile yeni birileri ile tanışırken hızlandırıcı bir kaynaşma ve muhabbet  vesilesi anlayacağınız:)

Hindistan sonrası elbetteki Hindistana dair ilgim sönmedi. İnternette, tv’de, ya da gazetelerde Hindistan’ın adının geçtiği her şeye dikkat kesiliyorum. Etrafta Hindistana dair bir birşey görsem gözlerimi hemen oraya odaklıyorum.   Geçenlerde bu ruh ve zihin halinin üzerimdeki etkisiyle epeydir izlemek istediğim Hindistanın ruhani lideri Mahatma Gandhi’nin hayatını anlatan 1982 yapımı, 8 dalda oscar kazanmış  Gandhi filmini izledim.  Gandhi gibi büyük bir şahsiyetin sinematogrofik açıdan hakkının verildiği etkileyici bir filmdi.  Sizlere de tavsiye ederim. Yazı uzamasın şimdi. Bu filme yapabilirsem bir yazı konusu ile ayrıca değinmek isterim.
Son olarak,  Hindistan sonrasına dair bahsetmek istediğim bir  konu da; bu hafta evimde  3 gece ağırladığım aşağıda fotoğrafını göreceğiniz hintli arkadaş. Kendisinin adı Rajashekar. (Ben kendisine hep Raj dedim. ) Couchsurfing’den misafirim.  Mekatronik mühendisi, Hindistan’ın Bangalore kentinden. İsveçte de master yapıyor şuan.  Gayet iyi, sempatik, neşeli sohbeti olan bir arkadaştı önceki tanıdığım hintliler gibi. Epey bir şey konuştuk. Hindistan, İsveç, Turkiye  vs vs. Muhabbetimizin bir yerinde  benim  daha önce kitapçılarda gördüğüm konusu Bombay’da  (Mumbai)  geçen Shantaram adlı romandan konu açıldı.  Bu kitap üzerine de bir kaç kelam ettik. Ertesi akşam bir baktım Raj bu kitabı bana hediye ediyor. Taksimde Mephisto'dan almış. İçine de  sevimli bir iki cümle yazmış benim için.  Hoş bir süpriz oldu. Bu kitabın 900 sayfa olduğunu düşününce Hindistan’ın bendekietkisi daha uzun bir süre kalacağa benziyor
Bu arada kitapla ilgili bir not vereyim; Sanıyorum bu romanın Johny Deep’in oynayacağı bir  filmi de yapılcakmış.  Kitabı yakın zamanda okuyabileceğimi sanmıyorum ama bitirince buraya özetini  de dökmek isterim.