Kamp yapmak, uzunca bir süredir
ciddi ciddi düşünmeme rağmen bir türlü
geçekleştiremediğim bir aktivite idi.
Ahtapot grubundan sevgili Vedat, Şile’nin bir köyünde kamp planını
ortaya bırakınca havanın kış olduğuna ve ekipman konusundaki eksiklerime aldırmadan katılmaya karar verdim.
İlk iş olarak hafta arasında
ekipmanlarımı temin ettim; Çadır, uyku
tulumu, mat, kafa feneri ve kamp sandalyesi. Yeni başlayan birisi için temel
ekipmanlar bunlar kanımca. Ekipman
tedariki, kampçılığın en önemli kısmı. Modern yaşam olanaklarından yoksun olduğunuz bir ortamda
elinizdeki ekipmanlardan başka size
yardımcı olacak bir şey yok. Bu
nedenle, kamp içeriği ve mevsim şartlarına göre ekipmanların ciddiyetle
seçilmesi gerekiyor. Bu noktada ben
gruptaki tecrübeli kampçı
arkadaşlarıma danıştım.
Hafta hızlıca geçip Cumartesi sabahı geldiğinde yola koyulduk. Gittiğimiz yer Şile’nin Karamendere Köyü ile Saklıgöl arasında bir bölgedeydi. Ahtapot gubundan Uğur abinin arazisi. Arazide elektrik ve su kaynağı yoktu. İnternet de çekmiyordu. Kamp zemini, türlü ot tabakaları ile kaplıydı. Etrafımız çam ve kavak ağaçları ile çevriliydi. Zeminde yer yer çamur birikintileri vardı ama bu önemli bir sorun yaratmadı. Hava öğleye kadar puslu ve hafif yağmurlu idi. Sonradan güneş belirdi ve hava açıldı.
Hafta hızlıca geçip Cumartesi sabahı geldiğinde yola koyulduk. Gittiğimiz yer Şile’nin Karamendere Köyü ile Saklıgöl arasında bir bölgedeydi. Ahtapot gubundan Uğur abinin arazisi. Arazide elektrik ve su kaynağı yoktu. İnternet de çekmiyordu. Kamp zemini, türlü ot tabakaları ile kaplıydı. Etrafımız çam ve kavak ağaçları ile çevriliydi. Zeminde yer yer çamur birikintileri vardı ama bu önemli bir sorun yaratmadı. Hava öğleye kadar puslu ve hafif yağmurlu idi. Sonradan güneş belirdi ve hava açıldı.
Kamp yerine varıp eşyalarımızı
taşıdıktan sonra çadırlar için kısa bir keşif yaptık. Düz zemini gördüğümüz yerlerde
çadırlarımızı kurmaya başladık. Çadır
kurmanın çok karışık ve zahmetli bir iş olmadığını anladım. Çadır çantası; iç - dış branda, iskelet sağlayan birbirine
geçmeli çubuklar ve sabitleme aparatlarından oluşuyor. Yapmanız gereken uygun
bağlantılar ve sabitlemeler…
Çadırlarımızı kurup kamp alanına iyide
iyiye yerleştikten sonra akşam yemeği hazırlıklarına giriştik. Ne yiyeceğimizi gelmeden önce
kararlaştırmıştık. Köyde doğal ortam içinde beslenen horoz ve tavuklardan
oluşan bir ziyafet çekecektik. Ekip hummalı bir şekilde horoz ve tavukları
fırında pişmeye hazır hale getirmeye çalışırken ben de kamptaki yardımlaşmanın ve iş bölümünün ilk izlerini
gözlemleme fırsatı yakaladım. Herkes
kendiliğinden işin bir yerinden tutmuştu. Emrah, soğuk kanlı bir şekilde ben
gözümü açıp kapayıncaya kadar horoz ve tavukların infaz işlemini yerine getirdi.
Ardından, grubun becerikli üyeleri
Hakan, Kayhan ve Şener de zanaatçi titizliğinde tüyleri temizleme/yolma
operasyonuna girişti. Çok geçmeden ben de onlara katıldım. Parçalama ve güveçlere
yerleştirme işlemi de kadın
arkadaşlarımızın hamaratlı ellerine kaldı.
Yemek hazırlıkları tamamlandıktan
sonra yürüyüşe çıktık. Yürüyüş güzergahamızın bir bölümünde Saklıgöl’ün
etrafında dolaştık. Ben 5 km den sonra bir arkadaşımla birlikte dönmeye karar verdim.
Grubun gözüpek diğer üyeleri ise devam
ettiler. Sonradan söylediklerine göre 20
km yürümüşlerdi. Benim dönüş kararımı da erken pes etme olarak algılamışlardı. Halbuki 33 yıllık
hayat kitabımda pes etmek hiç yazılmadı:)
Hava kararırken yemek öncesi kamp ateşi için erkek üyeler olarak etraftan
odun topladık. Bulunduğumuz arazi yakacak odun bulma anlamında sorun
yaşamadığımız bir yerdi. Ateşin
yakılması ile birlikte kampının en
eğlenceli anlarından biri daha başlamak üzereydi. Yavaş yavaş yemeklerimizi
bitirdik, gürül gürül yanan ateşin etrafında birer birer sıralanmaya başladık. Karınlarımız
doymuştu, bedenlerimiz de ısınıyordu.
Muhabbet ortamı oluşmuştu artık. Birer ikişer espriler salıverilirken
kahkalar yükselmeye başladı. Halil Hoca ve Uğur abinin öncülüğünde akan sohbetlerde neşemiz doruğa çıktı. Keyifli sohbetlerle zaman geçmişti. Dolunayın
aydınlattığı havada ateşimizin ısısı yavaş yavaş düşüyordu. Bedenlerimiz de
ağırlaşmaya başlamıştı artık. Bu uykunun ve günün kapanışının habercisi gibiydi.
Gruptan bazı arkadaşlarımız dönmeye karar verdi. Onlarla vedalaştık. Bazıları sohbete devam ettiler. Ben ve bir iki
arkadaşım da çadırlara geçip uyumayı tercih etti.
Gece beklediğimden iyi geçmişti.
Sadece uyanmadan yaklaşık 1-2 saat önce
şiddetli üşüme hissemiştim. Yalnızca ben değil grubun diğer üyeleri de sabaha
doğru üşümüşlerdi. Deneyimli arkadaşlar bunun düşen kırağı ilgili olabileceğini
söylediler. Gün ağarmaya başlayınca Bircan’ın telefonundan çaldığı yumuşak
şarkılar eşliğinde birbirimizi uyandırmaya başladık. Yüzüme vuran soğuk havanın
yarattığı histen dolayı tulumdan çıkmak oldukça zor geldi. Hızlı bir şekilde üzerimi
giyip dışarı çıktım. Çıktığımda her yer
ıslaktı, toprak, ağaçlar, otlar, çadırlar, sandalyeler. Bir iki arkadaşım cılız yanan ateşin etrafında
ısınmaya çalışıyordu. Çok geçmeden herkes ateşin etrafında toplandı. Kahvaltı
seçeneğimize karar verdikten sonra
çadırlarımızı topladık. Etrafı da toparlamak gerekliydi. Geceden herşey ortalıkta
bırakılmıştı. Mıntıka temizliğinin ardından Uğur abi ile vedalaştık. Dönüş yolumuzda Cumartesi sabahı gelirken uğradığımız gözlemecide kahvaltımızı
yaptık. Huzurlu, dingin ve özgür hissediyorduk kendimizi. Bu duygularla yeni
bir aktivitede buluşmak üzere birbirimizle vedalaşıp evlerimize döndük.
Not: Fotoğrafların hepsini ben çekmedim. Başta Hakan Çetin olmak üzere gruptaki diğer arkadaşlarımın da fotoğrafları bulunmaktadır.
Not: Fotoğrafların hepsini ben çekmedim. Başta Hakan Çetin olmak üzere gruptaki diğer arkadaşlarımın da fotoğrafları bulunmaktadır.