Mumbai hakkındaki son yazımdan beri blogda pasif duruma geçmiş
durumdayım. Bakıyorumda son yazımı 4
martta yazmışım. O günden beri blogda günlük ziyareteçi istatistiklerini takıp etmek
dışında bir faaliyetim olmadı. Açıkçası blogumda hala Pushkar, Delhi ve Jaipur gezilerimden hiç bahsetmedim. Nedense onları
yazmadım ya da yazmak istemedim. Bilemiyorum. Belki bu yazıdan sonra onları ve daha farklı
şeyleri yazacak motivasyonu tekrar bulabilirim.
Blog yazmak, özünde salt yazmak
fikri beni heyecanlandıran bir duygu. Bu, blog yazmakla ortaya çıkmış birşey değil elbet. Çok öncesinden beri
içimde sıkışan bir duyguydu aslında. Kendimi
günlük konuşma dilinin dışında daha rafine ve özenli bir dille ifade etmek, kişisel
sınırlarımı zorlamak, zihnimin derinliklerine dokunmak duygusunu seviyorum
sanırım. Böyle olduğu içinde yazı yazanlara hep özenirim. İtiraf etmeliyim ki bu özentim beni asal
olarak blog yazma fikrine yöneltti. Hindistan gezim de buna güzel bir vesile oldu diyebilirim. Yazmaya başlamanın
ve potansiyelimi görmenin en uygun yolu gezi anılarımı paylaşmaktı
sanırım.
Şimdi durup dururken mevcut
konseptin dışında bunları yazmak nerden çıktı derseniz; anlatayım. İş yerinden
değerli bir büyüğüm “blogun ne alemde hala yazıyor musun?” diye sorduğunda “yazmak
istiyorum ama ne yazacağımı bilmiyorum” demiştim. O da madem yazmak istiyorsun
kendini gezi yazıları ile sınırlama, neyi yaşıyorsan onu yazabilirsin demişti. Bu satırlar oradaki sohbetin bir sonucu. Belki bir zaman mutlaka yazacaktım birşeyler
ama şuan tam bu zamanda bu yazıyı yazmama vesile olduğu için teşekkür ediyorum
kendisine:)
Hindistan gibi manyak bir ülkeyi
sırt çantalı olarak turlamanın üzerimdeki etkilerinden bahsedeyim sizlere
birazcık. Bir kere müthiş bir muhabbet
zenginliği sağladı bana. Tanıyanlar bilir muhabbetim fena değildir zaten :)) ama Hindistan deneyimlerim bu durumu daha da geliştirdi. İş yerindeki
arkadaşlarımla, fotoğraf kursundaki ve spordaki tayfalarla, ikili görüştüğüm
dostlarla ya da couchsurfing’den misafir ettiğim yabancı gezginlerle epey
bir muhabbeti döndü
hindistan gezimin. Bunun dışında, apayrı bir özgüven, rahatlık ve kendini
iyi hissetme hali oluyor insanın üzerinde. Sanırım normal seyahatlerin de benzer
etkileri vardır ama benim üzerimde bir de farklı bir şey yapmanın ayrıcalıklı bir
hazzı oldu sanırım. (Farklı bir şey olduğunu bugüne kadar aldığım tepkilerden
yola çıkarak söylüyorum). Bir de ortamlarda afili bir hava yaratıyor galiba.
Bir vesile yeni birileri ile tanışırken hızlandırıcı bir kaynaşma ve muhabbet vesilesi anlayacağınız:)
Hindistan sonrası elbetteki
Hindistana dair ilgim sönmedi. İnternette, tv’de, ya da gazetelerde Hindistan’ın
adının geçtiği her şeye dikkat kesiliyorum. Etrafta Hindistana dair bir birşey
görsem gözlerimi hemen oraya odaklıyorum.
Geçenlerde bu ruh ve zihin halinin üzerimdeki etkisiyle epeydir izlemek istediğim Hindistanın ruhani
lideri Mahatma Gandhi’nin hayatını anlatan 1982 yapımı, 8 dalda oscar
kazanmış Gandhi filmini izledim. Gandhi gibi büyük bir şahsiyetin sinematogrofik
açıdan hakkının verildiği etkileyici bir filmdi. Sizlere de tavsiye ederim. Yazı uzamasın şimdi.
Bu filme yapabilirsem bir yazı konusu ile ayrıca değinmek isterim.
Son olarak, Hindistan sonrasına dair bahsetmek istediğim
bir konu da; bu hafta evimde 3
gece ağırladığım aşağıda fotoğrafını göreceğiniz hintli arkadaş. Kendisinin adı
Rajashekar. (Ben kendisine hep Raj dedim. ) Couchsurfing’den misafirim. Mekatronik mühendisi, Hindistan’ın Bangalore kentinden.
İsveçte de master yapıyor şuan. Gayet
iyi, sempatik, neşeli sohbeti olan bir arkadaştı önceki tanıdığım hintliler
gibi. Epey bir şey konuştuk. Hindistan, İsveç, Turkiye vs vs. Muhabbetimizin bir yerinde benim
daha önce kitapçılarda gördüğüm konusu Bombay’da (Mumbai) geçen Shantaram adlı romandan konu açıldı. Bu kitap üzerine de bir kaç kelam ettik. Ertesi
akşam bir baktım Raj bu kitabı bana hediye ediyor. Taksimde Mephisto'dan almış. İçine de sevimli bir iki cümle yazmış benim için. Hoş bir süpriz oldu. Bu kitabın 900 sayfa
olduğunu düşününce Hindistan’ın bendekietkisi daha uzun bir süre kalacağa benziyor
Bu arada kitapla ilgili bir not
vereyim; Sanıyorum bu romanın Johny Deep’in oynayacağı bir filmi de yapılcakmış. Kitabı yakın zamanda okuyabileceğimi
sanmıyorum ama bitirince buraya özetini de dökmek isterim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder