Pamukkale,
Denizli’ye 18 km uzaklıkta bir yer. Denizli’ye çok yakın olmasına rağmen en
son 2001 yılında üniversiteden birkaç arkadaşımla gitmiştim. O
dönemler Pamukkale’nin pek tadı tuzu yoktu. Travertenlerdeki tahribat en
yükseğe çıkmış, rehabilitasyon çalışmaları başlamış idi. Pamukkale’nin en
parlak yıllarının ise ilkokul zamanlarıma denk geldiğini düşünürüm. Neyse
ki o yıllarda birkaç sefer Pamukkale’ye gitmiştik.
Geçen yıllar içinde
Pamukkalenin iyileştiğini duyuyordum. Ne kadar iyileştiği söylense de
gördüklerim içimi burktu. Zira Pamukkale’nin alameti farikası olan travertenler,
doğallık ve canlılığını kaybetmişti. Çocukluğumda travertenlerin üzerinden
şarıl şarıl sıcak sular akardı. Her yer kesintisiz beyazlar içindeydi. İnsanlar,
travertenlerin her tarafında su oyunları oynarlardı. Kimileri travertenlere
boylu boyunca uzanır, kimileri su kanallarında vakit geçirir, kimileri ise
havuzlara girerdi. Şimdilerde coşkun su akışları yok. Su, sadece havuzlarda
toplanmış. Kısmı olarak da travertenlerin üzerine veriliyor. Su seviyeleri ise
diz altına kadar geliyor. Öyle yüzme, dalma
durumları falan mümkün değil . Su havuzlarının oluşturduğu kat kat görünümler ise eskiye nazaran daha büyük ve
düzenli. Bunun ilginç olduğunu düşünürken biraz dikkatli baktığımda birçok
su havuzu ve travertenin insan eli ve harçla yeniden yapıldığını farkettim. Travertenlerin
doğal ve gerçek şekillerini gören biri olarak içim burkuldu tabiki. Eskiden
insanlar travertenlerin her tarafında dolaşabilirlerdi. Şimdilerde
ise travertenlerin geniş bir bölümüne giriş yasaklanmış. Bir tek yürüyüş parkuru
üzerinde dolaşılmasına ve oradaki su havuzlarına girilmesine izin veriliyor. Netice itibariyle travertenler yıllar içinde
büyük değişimlere uğramış. Yaşanan olumsuzluklardan sonra travertenlerin bu seviyelere
gelmesi bile sevindirici. Her şekilde bünyenize iyi geliyor. Beyazlıkları geçtim harika manzarası bile kendinizi iyi hissetmenize yetiyor. Kesinlikle gidip görülmeli.
Nefes aldığınızı gerçekten hissedeceksiniz. Umarımki olumlu gelişmeler devam eder ve en parlak yıllarına geri
döner Pamukkale.
Diğer yandan çevre
düzenlemesi ve işletmecilik anlamında daha da gelişmiş bir Pamukkale gördüm.
Daha sakin, düzenli ve sade bir ortam
yaratılmış. Tesis, büfe, satıcıların gürültüsü ve yarattığı görüntü kirliliği
ortadan kaldırılmış. İnsanların oturup manzarayı izleyebilecekleri çok
güzel alanlar yaratılmış. Buna karşın fiyat düzeylerini yüksek buldum. Giriş
için 35 tl ödeniyor. İçerdeki antik havuz için 32 tl, arkeoloji müzesi
için de 5 tl talep ediliyor. Tesislerdeki fiyatlar da biraz pahalı
sanırım. Magnum 8 tl, küçük su 2 tl idi.
Biz akşamüstü
Pamukkale’ye gidebilmiştik. Güneş batmak
üzereydi. Gün ışığını değerlendirmek için hızlı bir gezi yapmak
durumundaydık. Antik müzeye hiç
uğramadık. Antik havuzun içinden ise öyle bir geçtik sadece. Zamanımız olsaydı tarihi kalıntıların arasında
saatlerce yüzmek isterdim. Ki çocukluğumdan beri antik havuza hiç girmedim.
Antik havuzdan sonra ise tepedeki antik tiyatroya uğradık. Orada biraz
soluklanıp tarihi güzelllikleri izledikten sonra gün batımıyla beraber gezimizi
noktaladık.
Aşağıdaki fotoğrafları aile albümünden bulup
çıkardım. Değişimi farkedebiliyorsunuzdur
sanırım. Mavi mayolu olan ben, sarı mayolu olan abim. Soldaki fotoğrafta babamla, sağdaki fotoğrafta dayımla birlikteyiz:))