21 Şubat 2015 Cumartesi

Agonda Beach İzlenimlerim, Dadhsagar Şelalesi, Baharat Çiftliği ve Old Goa Gezilerim

Agonda  yaklaşık 2,5-3 km uzunluğunda temiz ve geniş bir sahile sahip. Fotoğraflardan anlaşılacağı üzere hiç kalabalık bir yer değil. Böyle olması huzurlu ve dinlendirici bir atmosferi beraberinde getiriyor. Gelen turistlerin ağırlığı alman ve ingiliz. Biraz da ruslar var. Sessiz ve sakin bir  yer olduğu için emeklilerin tercih ettiği bir yer olarak düşünmeyin. Etrafta her yaş grubundan insanı görüyorsunuz. Bunlarda öyle ipini koparmış boş boş gezen tipler değil. Genelde derli toplu ve entel görünümlü insanlar:)
Denize girmek ve  güneşlenmek dışında yapılabilecek en güzel aktivite  sahil boyunca yapılan sabah ve akşam yürüyüşleri. Sabah yürüyüşleri esnasında, yoga yapan ve sabah koşusuna çıkmış çok sayıda insanla karşılaşıyorsunuz. Akşam  yürüyüşlerinde ise  okyanusun üzerindeki günbatımını seyretmek  için  sahilde oturmuş insanları görüyorsunuz. Burada ayrıca ciddi bir medcezir'e tanıklık ediyorsunuz. Sabah ve akşam arasında suyun kıyıya ulaştığı mesafe arasında ciddi bir  fark oluşuyor. Akşamları deniz  7-8 metre içeriye yaklaşıyor. Birde gece yattığınız yerde sürekli dalga seslerini duyuyorsunuz. Ben çok  alışık olmadığım için yatarken kulak tıkacı kullandım:)

Otellerinin kumsala bakan tarafı değil de diğer tarafı agonda'nın cadde kısmı.  Cadde çok uzun ama ancak bir arabanın geçeceği  şekilde dar bir asfalt bir yoldan ibaret. Yol üzerinde  küçük dükkanlar, restoranlar, tek tük publar ve turistik ürünler satan mağazalar bulunuyor. Caddeyi daha çok scooter'lar işgal ediyor. Turistlerin çoğu diğer plajlara gidip gelmek için scooter kiralıyor. Scooter'ın günlüğü 3000 rupi. Ayrıca içine benzinini de koymak zorundasınız. Otellerin büyük çoğunluğu kumsal tarafında. Bütün otellerin restoran ve kafeteryaları mevcut. Ben ilk gün dışında tüm kahvaltı ve akşam yemeklerimi faklı yerlerde yedim. Genelde gittiğim her restoran güzeldi. Ancak favori mekanım 2 nepalli tayfanın işlettiği yarı pub yarı restoran olan yer. Aşağıdaki kocaman balığı orada yedik. 

Aşağıdaki fotoğraf ise  benim Agonda'daki tipik kahvaltı menum. Sebzeli omlet, paratha (bizdeki patatesli gözleme ya da katmer benzeri bir şey),  muzlu çikolatalı pancake ve çay. Garsona hepsini aynı anda getirmesini söylediğimde şaşkın bir bakış atmıştı bana. Ben de bunu anlayıp aynı zamanda hepsinden parça parça yemeyi sevdiğimi söylemişdim:) 



Agonda'da denize girmek, güneşlenmek ve yürüyüş yapmak  dışında  nehir turuna çıkabilirsiniz. Otelimiz kanalıyla 2. günümüzde kayık kiraladık. Bunun için 1000 rupi ödedik. 2,5 saat sürdü nehir turumuz. Biz öğlede sonra 2-4,5 arası yaptık. Bana göre sabah yapılmalı. Sabahın dinginliğinde bu turu yapmak çok daha keyifli olur diye düşünüyorum.Nehir gezisi esnasında, ben çok defa, izlediğim tropik/doğal ortamlarda geçen  filmleri hatırladım. Zira gördüğüm manzaraları daha önce ancak filmlerde görmüştüm.  Yeşile çalan bir nehir, yemyeşil bilumum çeşit bitkiler, hindistan cevizi ağaçları, pirinç tarlaları olağanüstü güzellikteydi.











Agonda'da  yapılabilecek başka bir etkinlik de şelale, baharat çiftlikleri ve old goa gezileridir. Yalnız bunlar için yolda çokca zaman harcamayı göze almalısınız. Biz bir güne bu üç aktiviteyi sığdırmayı başardık. En mükemmel hangisiydi derseniz sektirmeden şelale gezisi derim. Müsade edin benden önce fotoğraflar ve video konuşssun :)





Burası Dudhsagar şelalesi. Şelale alanına giderken can yeleği giymek zorundasınız. Buraya bir kasabadan 30 dk lik bir yolculukla arazi araçları ile gelebiliyorsunuz. Yolculuk tam bir off road olayı şeklinde cereyan ediyor. Her an mideniz ağzınızdan çıkabilir vaziyette yani. Bu kadar zor bir yolculuk sırasında umarım göreceğim şey bu eziyete değer diye içimden geçiriyordum. Umduğum şey gerçekleşti. Tüm o zorlu ve uzun yolculuğun sonunda, çok görkemli bir şelale ve göleti karşımda buldum. Şelalenin üzerine aktığı o gölete girdiğim ilk anı sanıyorum hayatım boyunca duyumsayacağım. Nasıl soğuk bir suydu anlatamam. Yalnız burada insanların doyasıya kalmasına izin verilmiyor. Yalnızca 1 saat süreniz var. Eğer bir saatte geri dönmezseniz cip şoforü taa gölete kadar gelip sizi alıp götürüyor maalesef.





Şelale'den sonraki diğer rotamız  spice plantation denilen baharat çiftliği oldu. İçerde envai çeşit bitki ve baharat yetiştiriliyor.  Giriş ücreti 400 rupi. İçerde öğle yemeği ve yerel bir içki ikram ediliyor. İçeriye girerkende 2 hintli genç kız boynunuza çiçekler geçiriyor:) İkramlar sonrası bir rehber eşliğinde 35-40 dakika boyunca  baharat ve bitki bahçelerini gezebiliyorsunuz. 


O günkü son aktivitemiz  Old Goa  gezisi oldu. Old Goa çok eski klise ve katedrallerden ibaret küçük bir yer. Bir zamanlar burası portekiz sömürgesi etkisi ile bölgenin başkentiymiş. Portekizlililerin izlerini zaten her yerde görebiliyorsunuz.   O gün  cuma olmasından sebep bazı yerler kapalıydı. Çok fazla yeri gezemedik. Zaten acayip yakıcı bir sıcak vardı. Muhtemelen istesek bile o sıcakta gezemezdik fazla.


Yukarıda bahsettiğim  Dudhsagar şelalesi, baharat çiftliği ve Old Goa Agonda'dan oldukça uzakta yerler. Tüm bu yerleri gezmek için o gün 4 saatimiz arabada geçmişdi. Ancak buna değmişdi doğrusu. Tüm bu yerleri gezmek içinde otelden 3000 rupi karşılığında taksi kiralamışdık.


19 Şubat 2015 Perşembe

Goa, Agonda Beach'de ilk gün (3 şubat)

Goa, dünyaca ünlü çok meşhur bir tatil merkezi. Bir yerlerden mutlaka ismini duymuşluğunuz vardır. Hindistan'ın güneyinde ve okyanus kıyısında bulunuyor. Türkiye'deki deniz tatili konseptinin Antalya karşılığı gibi düşünebilirsiniz. Turizm broşürlerinde gördüğünüz güneş, kumsal ve deniz manzaralarının tümünü sağlayabilecek güzelliklerle dolu bir yer. Upuzun plajlara, sahil boyunca görebileceğiniz yüksek palmiye ağaçlarına ve altın rengi yumuşacık kumlara sahip. Goa, bölgenin genel ismi, tek bir yerleşim yerinin değil. Zaten Goa diye de bir yerleşim yeri yok. Goa, kuzey ve güney  olmak üzere iki bölgeden oluşuyor. Ben güneyde ve old goa'da bulundum. Kuzey Goa, hareketli tatil ortamı hedefleyenlerin adresi. Güney Goa ise sukuneti  ve tenhalığı seven sadece deniz ve kumsal keyfi yapıp dinlenmek  isteyenlere göre bir yer.

Aslında başlangıçtaki planım Goa'da geçireceğim 4 günün yarısını güneyde yarısını kuzeyde geçirmekti. Özellikle kuzey tarafında efsane olmuş "rave" partileri merak ediyordum. Ancak güney tarafında ilk olarak gittiğim Agonda beach'in ortamını gerek sevmiş olmamdan gerekse de beach'ler arasında yer değiştirerek kıymetli zamanımı cennet gibi bir yerde israf etmemek için kuzey tarafına hiç geçmedim. Böylece "rave" partiler de kısmet olmadı:)) Zaten Agonda Beach tarafında da oldukça tatmin edici farklı aktiviteler gerçekleştirdim.
Öncelikle Agonda Beach'i niçin  tercih  ettiğimi anlatmalıyım. Daha New Delhi'deyken otelde tanıştığım polanyali bir gezgin olan Voytek kuzeye hiç gitmememi tavsiye etmişdi. Kuzeydeki plajların sarhoş ruslarla dolup taştığını, rusların her yerde saçma sapan fotoğraf çekimlerinden bıktığını söylemişdi. Güney tarafındaki turist profilinin ise  daha international ve üsturuplu tiplerden oluştuğunu belirtti. Diğer taraftan ben,  Hindistan'ın kuzey tarafını (Varanasi, Agra, Jaipur, Pushkar, New Delhi) hızlı bir tempo ile dolaşmışdım. Sürekli olarak, sabahın erken saatlerinde kalkıp akşama kadar gezmeler epey yorucu olmuşdu. Artık benim için dinlenme ve keyif zamanı gelmişdi. Sakin bir ortamda, güneş, deniz ve plajın keyfini çıkarmak istiyordum. Bu yüzden de güneyde  Palolem, Colva ve Agonda  beach arasında bir tercih yapmalıydım. En sonunda, seyahat partnerimin daha önce buralara gelmiş bir arkadaşının da  şiddetli tavsiyesi ile Agonda Beach'e  gitmeye karar verdim.
Goa havaalanına,  Delhiden 2,5 saatlik bir uçuşla ogle saatlerinde  indik.  Havaalanından çıktığımda ilk farkettiğim şey yüzüme çarpan sıcaklıkdı. 30-35 derece sıcaklığın olduğunu düşünüyorum. Ayrıca güneş  çok parlakdı ve epey gözümü almışdı. Güneş gözlüğümü çıkarmak durumunda kaldım. Havaalanında çantalarımızı aldıktan sonra doğruca prepaid taxi ofisine yöneldik. Ofisin önüne yerleştirilmiş bir tahtada kuzey ve güney tarafında bulunan tüm plajların ücretleri yazıyordu. Tahtada, gitmek istediğimiz Agonda Beach'in 1400 rupi olduğunu okudum.  Görevliyle konuşup prepaid taxi makbuzumuzu alarak dışarı çıktık. Çok geçmeden bir taksi şoförü  yanımıza geldi ve 1,5 saatlik Agonda Beach yolculuğumuz başladı.


Yeşillikler içindeki daracık virajlı yollardan geçtikten sonra Agonda Beach'e geldik. Taksi şoförü ilk olarak beklediğimiz üzere bizi komisyon alacağı bir yere götürdü.  Orayı beğenmedik. Bir iki tereddüt ve yoklamadan sonra, gözümüze iyi görünen, tatmin edici bir tesise sahip Sea Star Resort'te geceliği 1300 rupi karşılığında kalmaya karar verdik. Sea Star Resort, Agonda Beach'in hemen başlarında bulunan, denize bakan bir konumda olup güzel bir bahçesi ve  sempatik personele sahip olan bir yer. Aşağıda gördüğünüz gibi odalar "hut" denilen yan yana dizilmiş küçük  ahşap kulubeler şeklinde. Odaların içi ise  bence gayet hoş ve yeterli olup bir insanın bekleyeceği temiz bir yatak, ufak tefek eşyaları koymak için orta seviye bir dolap, daimi sıcak suyu olan temiz bir banyo ve tavanda bir pervane ile donatılmış.

Kalacak yer işini hallettikten sonra artık kendimi bir an önce kumsala atmak istiyordum. Eşyalarımı odama bıraktığım gibi koşarak okyanusun dalgalı sularına atladım. Güneş iyice batana kadar da sudan çıkmadım. Keyfim gerçekten yerindeydi. Hindistan'da düşlediğim başka bir güzelliği daha yaşıyordum artık:)
Denizden çıktıktan sonra bulunduğum çevrede kısa bir yürüyüş yapıp akşam yemeği için otelime döndüm. Akşam yemeğinde garsonun da tavsiyesi ile karides söyledim. Güzel bir salata ve patates kızartması ile beraber servis ettiler.  Meşhur kingfisher birasını da ilk o zaman test ettim.  Daha buralara gelmeden kingfisher birasının ününü okumuştum blog'lardan. Tadı fena değildi doğrusu. Bana Efes'in fıçı birasını anımsattı. Sonraki günlerde de büyük boy kingfisher içmeye devam ettim tabiki.  Goa'daki ilk günüm böyle geçti, sonraki günlerde yaptığım aktiviteler ve agonda beach izlenimlerim bir sonraki yazımda.


































15 Şubat 2015 Pazar

Meşhur Tac Mahal, Agra'da 2. gün

Agra'daki 2. günümde, aşkın ve sevdanın en büyük sembollerinden biri olan Tac Mahal'i görmek için saat 05:45'te uyandım. Amacım gün doğarken Tac Mahal'i seyretmek ve sadece sabahın ilk saatlerinde büründüğü pembemsi görüntüye şahit olmaktı. Ayrıca kalabalığa yakalanmadan tenhalıkta  içeriyi keşfetmek istemiştim. Tac Mahal'in bulunduğu kampüs otele 10 dk mesafedeydi. Dışarda hava oldukça soğuktu, karanlığa bir de sis eklenmişti. Yürürken 5 metre önümü ancak görüyordum.  Tac Mahal'e girmek için ana giriş ve güvenlik noktasına gelmeden önce kampüs içinde de ayrıca 5 dk yürümem  gerekti. Bilet gişesine geldiğimde önümde 7-8 kişilik bir kuyruk vardı.  Bileti 750 rupi (30 tl) ödeyerek aldım. Girişte oldukça titiz bir güvenlik kontrolünden geçtim. Sigara, çakmak, kitap bisküvi, renkli kalem gibi birçok şeyi içeriye sokmak yasak. Ancak guide book'lara izin veriliyor. Ben girişte üzerimdeki bir paket bisküviyi bırakmak zorunda kaldım:) Türkiye'den getirmiştim bisküviyi. İçerde uzun süre kalacağımı düşündüğüm için açlığımı geçiştirsin diye yanıma almıştım.
Ana giriş kapısını geçip biraz ilerledikten sonra Tac Mahal  belli belirsiz karşımdaydı. Hava henüz aydınlanmamışdı ve hala sis vardı.

Ana giriş kapısından sonra Tac Mahal'e kadar uzanan 2 uzun su havuzu var. Yukarıda fotoğrafı ilk su havuzunun başındayken çektim. İlk fotoğrafları çektiğim yerde biraz oyalandıktan sonra 2. su havuzun başına geldim. Tac Mahal  biraz daha belirgin olmuştu artık. Aşağıdaki fotoğraf ikinci su havuzunun başındaki  platformdan çektim. Platform dediysem oldukça geniş bir zeminden bahsediyorum.

Tac Mahal'deki en iyi fotoğraf noktası burası. Gelen herkes bu noktada fotoğraf çektirmek için sıraya giriyor. Havanın kapalı ve sisli olmasından dolayı fotoğraflar çok iyi çıkmamış. Ancak şunu söyleyebilirmki Tac Mahal'i canlı görmek gerçekten nefes kesici. Bunu gerçekten böyle hissettiğim için yazıyorum. Fotoğraflardan görmek ile canlı görmek gerçekten farklı.







Tac Mahal ile ilgili bir kac bilgi vermek gerekirse; Babür imparatoru Şah Cihan, çok sevdiği eşi Mümtaz Mahal'in 14. çocuklarını doğururken hayatını kaybetmesi üzerine ona olan aşkını ölümsüzleştirmek için bu sarayı/anıtı yaptırmış. Tac Mahal'in yapımı 20 yıl sürmüş ve  1652 yılında tamamlanmış. Tac Mahal ile ilgili tüm özelliklere internetten ulaşılabilir. Ben kendi gözlemimi belirteyim. Tac Mahal'in hayranlık verici bir simetrisi var, dört bir yandan bakınca aynı yapıyı görüyorsunuz. Ayrıca sarayın tamamı beyaz mermerden yapılmış. Bu da bana göre  ayrı bir yalınlık ve güzellik.

Fotoğraf faslı bittikten sonra içerisini görmek üzere yürümeye koyuldum. Bu arada içeriye ayakkabı ile girilmiyor. Naylon değil de kumaş galoşlar ile girmek zorundasınız. Kumaş galoşları bilet alırken temin edebilirsiniz. Göz yaşı damlacığını andıran ana kubbenin  içinde  Sah Cihan ve Mümtaz Mahal'i anıt mezarları bulunuyor. İsteyenler internetten bu mezarların fotoğrafına ulaşabilir. İçerde normal olarak fotoğraf çekilmesi yasak. İçersinin bir başka mimari özelliği de akustiği. Bir çıkan ses 7 kez yankılanıyor.










Tac Mahal'in bulunduğu alan çok büyük. İçerde Tac Mahal'i mimari olarak bütünleyen başka yapılarda var.
 Yukaıdaki cami benzeri yapıdan Tac Mahal'in sağında ve solunda olmak üzere 2 tane var.
 Yukarıdaki yapı ana giriş kapısı. Yukarıdaki kapıdan geçer geçmez Tac Mahal sizi karşılıyor.


Yukarıdaki fotoğraflarda Tac Mahal'in bulunduğu geniş alanda bulunan diğer yapılar.