28 Aralık 2015 Pazartesi

İlk Kampçılık Deneyimim 23-24 Aralık Şile, Karamandere Köyü

Kamp yapmak, uzunca bir süredir ciddi ciddi  düşünmeme rağmen bir türlü geçekleştiremediğim bir aktivite idi.  Ahtapot grubundan sevgili Vedat, Şile’nin bir köyünde kamp planını ortaya bırakınca havanın kış olduğuna ve ekipman konusundaki eksiklerime  aldırmadan  katılmaya karar verdim.
İlk iş olarak hafta arasında ekipmanlarımı temin ettim;  Çadır, uyku tulumu, mat, kafa feneri ve kamp sandalyesi. Yeni başlayan birisi için temel ekipmanlar bunlar kanımca.  Ekipman tedariki,  kampçılığın en önemli  kısmı. Modern yaşam  olanaklarından yoksun olduğunuz bir ortamda elinizdeki ekipmanlardan başka size  yardımcı olacak bir şey yok.  Bu nedenle, kamp içeriği ve mevsim şartlarına göre ekipmanların ciddiyetle seçilmesi gerekiyor. Bu noktada ben  gruptaki  tecrübeli kampçı arkadaşlarıma danıştım.
 Hafta hızlıca geçip Cumartesi  sabahı geldiğinde yola koyulduk. Gittiğimiz yer Şile’nin Karamendere Köyü ile Saklıgöl arasında bir bölgedeydi. Ahtapot gubundan Uğur abinin arazisi. Arazide elektrik ve su kaynağı yoktu. İnternet de çekmiyordu. Kamp  zemini, türlü ot tabakaları ile kaplıydı. Etrafımız çam ve  kavak ağaçları ile çevriliydi. Zeminde yer yer çamur birikintileri vardı ama bu önemli bir sorun  yaratmadı. Hava öğleye kadar puslu ve  hafif yağmurlu  idi.  Sonradan güneş belirdi ve  hava açıldı.
Kamp yerine varıp eşyalarımızı taşıdıktan sonra çadırlar için kısa bir keşif yaptık. Düz zemini gördüğümüz yerlerde çadırlarımızı kurmaya başladık.  Çadır kurmanın çok karışık ve zahmetli bir iş olmadığını anladım.  Çadır çantası;  iç - dış branda, iskelet sağlayan birbirine geçmeli çubuklar ve sabitleme aparatlarından oluşuyor. Yapmanız gereken uygun bağlantılar ve sabitlemeler…
Çadırlarımızı kurup kamp alanına iyide iyiye yerleştikten sonra akşam yemeği hazırlıklarına giriştik.  Ne yiyeceğimizi gelmeden önce kararlaştırmıştık. Köyde doğal ortam içinde beslenen horoz ve tavuklardan oluşan bir ziyafet çekecektik. Ekip hummalı bir şekilde horoz ve tavukları fırında pişmeye hazır hale getirmeye çalışırken   ben de kamptaki  yardımlaşmanın ve iş bölümünün ilk izlerini gözlemleme fırsatı yakaladım.  Herkes kendiliğinden işin bir yerinden tutmuştu. Emrah, soğuk kanlı bir şekilde ben gözümü açıp kapayıncaya kadar horoz ve tavukların infaz işlemini yerine getirdi.  Ardından, grubun becerikli üyeleri Hakan, Kayhan ve Şener de zanaatçi titizliğinde tüyleri temizleme/yolma operasyonuna girişti. Çok geçmeden ben de onlara katıldım. Parçalama ve güveçlere yerleştirme işlemi de  kadın arkadaşlarımızın hamaratlı ellerine kaldı.
 Yemek hazırlıkları tamamlandıktan sonra yürüyüşe çıktık. Yürüyüş güzergahamızın bir bölümünde Saklıgöl’ün etrafında dolaştık. Ben  5 km den sonra  bir arkadaşımla birlikte dönmeye karar verdim. Grubun gözüpek diğer üyeleri ise  devam ettiler. Sonradan söylediklerine göre  20 km yürümüşlerdi.  Benim  dönüş kararımı da   erken pes etme  olarak algılamışlardı. Halbuki 33 yıllık hayat kitabımda pes etmek hiç yazılmadı:)
  Hava kararırken yemek öncesi  kamp ateşi için erkek üyeler olarak etraftan odun topladık. Bulunduğumuz arazi yakacak odun bulma anlamında sorun yaşamadığımız bir yerdi.  Ateşin yakılması ile birlikte  kampının en eğlenceli anlarından biri daha başlamak üzereydi. Yavaş yavaş yemeklerimizi bitirdik, gürül gürül yanan ateşin etrafında birer birer sıralanmaya başladık. Karınlarımız doymuştu,  bedenlerimiz de ısınıyordu. Muhabbet ortamı oluşmuştu artık. Birer ikişer espriler salıverilirken kahkalar  yükselmeye başladı.  Halil Hoca ve Uğur abinin  öncülüğünde akan  sohbetlerde neşemiz doruğa çıktı.  Keyifli sohbetlerle zaman geçmişti. Dolunayın aydınlattığı havada ateşimizin ısısı yavaş yavaş düşüyordu. Bedenlerimiz de ağırlaşmaya başlamıştı artık.  Bu uykunun  ve günün kapanışının habercisi gibiydi. Gruptan bazı arkadaşlarımız dönmeye karar verdi. Onlarla vedalaştık. Bazıları  sohbete devam ettiler. Ben ve bir iki arkadaşım da çadırlara geçip uyumayı tercih etti.
Gece beklediğimden iyi geçmişti. Sadece  uyanmadan yaklaşık 1-2 saat önce şiddetli üşüme hissemiştim. Yalnızca ben değil grubun diğer üyeleri de sabaha doğru üşümüşlerdi. Deneyimli arkadaşlar bunun düşen kırağı ilgili olabileceğini söylediler. Gün ağarmaya başlayınca Bircan’ın telefonundan çaldığı yumuşak şarkılar eşliğinde birbirimizi uyandırmaya başladık. Yüzüme vuran soğuk havanın yarattığı histen dolayı tulumdan çıkmak oldukça zor geldi. Hızlı bir şekilde üzerimi giyip dışarı çıktım.  Çıktığımda her yer ıslaktı, toprak, ağaçlar, otlar, çadırlar, sandalyeler.  Bir iki arkadaşım cılız yanan ateşin etrafında ısınmaya çalışıyordu. Çok geçmeden herkes ateşin etrafında toplandı. Kahvaltı seçeneğimize karar verdikten sonra çadırlarımızı topladık. Etrafı da toparlamak gerekliydi. Geceden herşey ortalıkta bırakılmıştı. Mıntıka temizliğinin ardından Uğur abi ile vedalaştık.  Dönüş yolumuzda Cumartesi sabahı  gelirken uğradığımız gözlemecide kahvaltımızı yaptık. Huzurlu, dingin ve özgür hissediyorduk kendimizi. Bu duygularla yeni bir aktivitede buluşmak üzere birbirimizle vedalaşıp evlerimize döndük.

Not: Fotoğrafların hepsini ben çekmedim. Başta Hakan Çetin olmak üzere gruptaki diğer arkadaşlarımın da fotoğrafları bulunmaktadır.

6 Aralık 2015 Pazar

Ah Güzel İsanbul: Karaköy, Galata, Pera Gezisi


Bu sefer Ah Güzel İstanbul Dedik; Karaköy, Galata ve Pera'daki kadim surların, otellerin, pasajların ve apartımanların tarihinde keyifli ve eğitici bir gezintiye çıktık. Usta Tarihçi Halil Sarı abimizle nitelikli bir arkadaş grubunun içinde defalarca önlerinden geçtiğimiz yapıların çileli ve gizemli tarihine bir selam çaktık:))